Stres ile kanserin ilişkisi hastaların hekimlere en çok sorduğu sorulardan biridir. Kansere yakalanan hastalar genellikle yaşadıkları stresli bir dönemi takiben bu hastalığa yakalandıklarını iddia ederler.
Şimdiye kadar yapılan bilimsel çalışmalar ve objektif gözlemlerle bu soruya olumlu bir cevap vermek mümkün değildir. Stresin kansere yol açtığını söyleyememenin çeşitli sebepleri vardır.
Pek çok kanserde genetik geçiş, virütik hastalıklar (hepatit B, hepatit C , HPV gibi),Karsinojenlere maruziyet (sigara, radyasyon, asbest, aflatoksin gibi),diyette alınan tuz, tütsülenmiş gıdalar, alkol vs gibi etkenlerin rolü net olarak gösterilmiştir. Bu gibi özellikler herkeste bulunmasa da kansere yakalanan hemen her kişide stres yaşandığı bir gerçektir. Yani hemen herkes çeşitli derecelerde stres yaşarken pek çok kanserde net olarak stresten farklı bir sebebin sorumlu olduğu gösterilmiştir.
Stresin şiddeti ölçülebilir değildir, herkes stresi kendine göre yaşar. Hastanın yaşadığı stresin şiddeti, vücudunda yarattığı metabolik veya genetik değişikliği objektif olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Stres yaşadığımız durumlar iki türlüdür. İlki otobüs kuyruğunda, trafikte veya bir maçta yaşadığımız anlık gerginliklere bağlı akut strestir. Stresi yaratan durum geçince ki genellikle dakikalar veya saatler içinde kaybolur, stres de hızla azalıp kaybolur. Böyle bir stresin vücutta kalıcı ve olumsuz bir sonuç doğurduğu gösterilememiştir.
Hasta akut stres döneminde bedenine zarar verecek bir olaya karışmadığı taktirde sorun olmayacaktır. Ama haftalar veya aylar süren kronik streste bedende sorun çıktığı kesindir. Bir yakınının tedavisi mümkün olmayan hastalığında bakım yapmak, çocuğu veya eşi gibi bir yakınını beklenmedik bir şekilde kaybetmek, hayatını sürdürmek için devam zorunda olduğu iş hayatında mobbinge uğramak sonu belli olmayan strese yol açar. Bu gibi kronik stresler hastanın bedeninde birtakım değişikliklere yol açar. Bu değişimler teorik olarak kanser gelişimine olmasa bile ortaya çıkmış bir kanserin büyümesine yol açabilir. Stres hormonları büyüme hormonlarının salınmasına neden olarak mevcut bir tümörün büyümesine yol açabilir.
Kanser bir hücreden köken alan anarşik büyümedir. Her gün binlerce hücre çeşitli çevresel faktörlerin etkisi ve uygun genetik alt yapıya bağlı olarak kanserleşir. Bunların içinden ancak savunma sistemimizi kandırabilenler çoğalır. Ancak bağışıklık sistemimiz çok büyük oranda bu tür hücreleri yabancı olarak algılayıp ortadan kaldırır. Stres hormonları uzun süre dolaşımda kaldığı zaman bağışıklık sistemi baskılanır. Kortizol (glukokortikoid) bu hormonların başında gelir.
Organ nakli hastaları organ reddedilmesin diye aylarca bazen ömür boyu glukokortikoid kullanır. Tüm dünyada kabul edilmiş gerçeklerin başında bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların organ alıcısında enfeksiyon ve kanser riskini arttırdığıdır. Yani bu durum ilaçla yaratılmış kronik stres hali ile kanser arasında bir ilişki bulunduğunun kanıtı olabilir ama stresin net bir şekilde kansere yol açtığı bilimsel olarak doğrulanmamıştır.
Bir kanser hücresi ikiye, iki hücre dörde, dört hücre sekize çıkar. Tümörün bir hücreden ikiye, ya da 2 cm’den 4 cm’ye büyümesi hep eşit zaman aralığında gerçekleşir ve bu zaman dilimine tümörün ikilenme süreci denir. Her bir kanserin ikilenme zamanın nedir ksin olarak bilemiyoruz. Kanserlerin ikilenme zamanının 30-120 gün olduğu tahmin ediliyor ve kanserin bir hücreden 1 cm’lik boyuta gelebilmesi için 8-10 kez ikilenmesi gerektiğini öngörebiliyoruz. Dolayısı ile çoğu zaman hastaların kanseri geliştirdiğine inandıkları stres ortaya çıkmadan önce kanserleşme başlamış oluyor.
Her ne kadar stres ile kanser bilimsel olarak birebir ilişkilendirilemese de stres altındayken yara iyileşmesinin kötü olduğu, tümörlerin daha hızlı büyüdüğü, çabuk nüks ettiği sık deneyimlenen bir durumdur.
Cerrahlar duygu durumu huzurlu olan hastalarda işlerin daha çok yolunda gittiğine, sürekli gergin, tedirgin ve stresli hastalarda ise olmadık sıkıntıların yaşandığına inanmaktadır. Stres genellikle depresyona, depresyon da genellikle hareket kısıtlamasına yol açar. Egzersiz azlığı uyku düzenini bozar, mide ve bağırsaklarda ülserlere yol açar, iştah kaybolur, beslenme olumsuz etkilenir.
Kişinin hasta olması, bu hastalığın kanser olması, tedavi için ameliyat gerekmesi, ameliyatın büyüklüğü, ailede ameliyatla ilgili yaşanmış olumsuz tecrübeler ve patoloji sonucuna göre ya da ameliyattan önce ilaç tedavisi (kemoterapi) gerekmesi gibi pek çok durum doğal olarak stres yaratacaktır. Bu stresin akut olması, bir süre sonra yatışması işlerin yolunda gitmesine katkıda bulunacaktır.
Stresin kronik bir hal almaması hastanın kişilik yapısı ve stresle baş etme becerisiyle yakından ilişkilidir. Bu konuda başarılı kişiler yaşanması doğal bir süreci takiben stresten kurtulur ve onun olumsuz etkileri minimize edilmiş olur. Bu konuda başarısız kişiler veya kişilik yapısı olarak bu süreci tek başına atlatamayan kişilerin destek alması gerekir.
Sevgili Gökhan hoca ile Haziran 2022'de sol göğsümde tespit edilen kitle sebebiyle tanıştım. İlk muayenede güven veren pozitif kişiliği, güleryüzü yaşadığım ürkütücü olayı katlanır{...}
09.05.20232009 yılından itibaren kontrol altında olduğum tiroid nodül'üm 2011 yılında uyarı vermeye başladı. Aile öykümde kanser vakası olması nedeniyle korkum ve endişem üst düzeydeydi. Dah{...}
28.04.2023Sizinle tanışmama kızım Ebru vesile oldu. İyiki de olmuş. Bağırsak ameliyatımı siz yaptınız. Üstünden yıllar geçti hiçbir şikayetim olmadı. Çok teşekkür ederim Allahım sizin gibi d{...}
28.04.2023